hayalbaztiyatro30 May 20202 dakikada okunurGAZOZ KAPAKLARI / YAZAN /MEHMET ERBİL Güncelleme tarihi: 16 May 2023 Kendime tatil verdiğim az güneşli bir günde, çıngır çıngır çalanbisiklet çıngırakların sesiyle açtım gözlerimi. Yıkayıp elimi yüzümüoturdum kahvaltı sofrasına. Zaman kaybetmemem gerek, toparlayıportalığı attım kendimi dışarı. Yürü Memo yürü! Sonbaharın songünleri, soğuklar başlamadan dolaşmalısın uzun sahilleri.Kiraladığım bisikletle salına salına ulaştım Bostancı Sahili’ne.Sahilde elbette yürümeyi tercih edeceğim… Bisikleti bağlayıpbisiklet durağına, minik adımlarla başladım yürümeye. Elimcebimde, dudağımda bir ıslık, gözüm denizde, aklım denizinaltındaki canlıların muhteşem şehirlerinde… Az sonra bir kanat sesiile irkildim ve kalakaldım yol kenarında… Denizin altından bir andaçıkıp süzülerek uçan bembeyaz bir martı topluluğu gülümsettiyüzümü. O kadar çoklardı ki… Tıpkı birlikte hareket eden gezginbulutlar gibi, bir yukarı bir aşağı, bir sağa bir sola uçuyorlardı. Belliki deniz altında gezinen bir balık sürüsü onları heyecanlandırıyordu.Onlar oynayadursun balıklarla, ben devam edeyim sonbaharıntadını çıkarmaya. Yolu adımlarken hâlâ gözlerim gökyüzündeuçuşan martılarda. O da ne! Ayağım ince sesli bir metale çarptı,çarptığım şey bir gazoz kapağıydı. Hem de deniz suyundanpaslanmış, üzerindeki yazı silinmiş bir kapaktı. Eğilip aldımavucuma, uzun uzun baktım ona. Eski bir dostla karşılaşmış gibiiçimi ısıttı gazoz kapağı; aldı beni götürdü taa çocukluğuma.Bilmem size de olur mu? Bana çok olur. Bazen bir oyuncak, bazenbir ses, bazen de bir koku, buluşturur sizi eski bir anınızla.Belleğimde canlanıveren anı beni çocukluğumun geçtiği topraklara,yani bereketli Çukurova’ya götürdü.Tam beş yaşındayım, TRT 2 Kanalı’nın TRT GAP Kanalı’nadöndüğü o yıllardı. İlk kez o kanalda görmüştüm Hacivat veKaragöz’ü. Büyülenmiştim adeta. Az sonra kamera kuklasahnesinin arkasına geçtiğinde her şey farklı olacaktı benim için.Karagöz ustası, elinde çubuklar, kuklaları oynatırken, sesi ile hayatveriyordu onlara. Çok tuhaftı ama gördüğüm o gösterinin etkisindekaldım, günlerce aklımdan çıkaramadım.Kararlıydım, o kukla ustası gibi ben de Karagöz Hacivatoynatmalıydım. İyi de Hacivat ile Karagöz’ü nereden bulacaktım?Dedem Büyük Memo, çekirdek satarken çekirdekleri koyacağıkülahlar yapardı eski kitap sayfalarından. O gün onlarca kitap getirdikucağında, arasından bir tane seçip uzattı bana. Baka kalmıştımkitabın kapağına, bir kaç gün önce ekranda gördüğüm Hacivat veKaragöz’ün ta kendisi duruyordu kitabın kapağında. Yüzümdekimutluluğu, yüreğimdeki heyecanı anlatamam sizlere. Hemen soluğubakkal Ali Amca’da aldım. Eski bir koli isteyip, sahne şeklindekestim dikkatlice. Artık bir sahnem vardı, peki kuklalar? Elbettededem Büyük Memo’ nun bana verdiği kitabın kapağındalar. Her ikikarakteri özenle kesip arkalarına sopa niyetine iki uzun pipetyapıştırdım. Sahneye çıkmam için her şey hazırdı sonunda. İlkgösterimi yaptım, bedavaya… Ertesi gün farklı bir fikir geldi aklıma:“Haydi buyurun tiyatro, hem de beş gazoz kapağına!” Kapakkarşılığında tiyatro yapmamın elbette bir sebebi vardı. Tiyatrokarşılığında topladığım tüm kapakları, doldurdum okul çantama.Gösterinin sonunda oyunu izleyen, izlemeyen tüm çocuklarıtopladım etrafıma, Önce çocukları saydım birer birer, sonra dakapakları. Ardında her çocuğa eşit sayıda olacak şekildepaylaştırdım bütün gazoz kapaklarını. Çünkü hiç gazoz kapağıolmayan bir sürü çocuk vardı. Bazı çocukların da o kadar az gazozkapağı vardı ki, bir oyun oynayamıyorlardı. O zamanlar gazozkapakları, oyuncaksız çocukların en değerli oyuncağıydı.Neredeyse her gün sokakta Karagöz oyunu oynattım tatil bitiphavalar soğuyana dek. Soğuk deyince galiba biraz üşümeyebaşladım sahilde Haydi Memo üstün ince, üşütmeden atlabisikletine.
Kendime tatil verdiğim az güneşli bir günde, çıngır çıngır çalanbisiklet çıngırakların sesiyle açtım gözlerimi. Yıkayıp elimi yüzümüoturdum kahvaltı sofrasına. Zaman kaybetmemem gerek, toparlayıportalığı attım kendimi dışarı. Yürü Memo yürü! Sonbaharın songünleri, soğuklar başlamadan dolaşmalısın uzun sahilleri.Kiraladığım bisikletle salına salına ulaştım Bostancı Sahili’ne.Sahilde elbette yürümeyi tercih edeceğim… Bisikleti bağlayıpbisiklet durağına, minik adımlarla başladım yürümeye. Elimcebimde, dudağımda bir ıslık, gözüm denizde, aklım denizinaltındaki canlıların muhteşem şehirlerinde… Az sonra bir kanat sesiile irkildim ve kalakaldım yol kenarında… Denizin altından bir andaçıkıp süzülerek uçan bembeyaz bir martı topluluğu gülümsettiyüzümü. O kadar çoklardı ki… Tıpkı birlikte hareket eden gezginbulutlar gibi, bir yukarı bir aşağı, bir sağa bir sola uçuyorlardı. Belliki deniz altında gezinen bir balık sürüsü onları heyecanlandırıyordu.Onlar oynayadursun balıklarla, ben devam edeyim sonbaharıntadını çıkarmaya. Yolu adımlarken hâlâ gözlerim gökyüzündeuçuşan martılarda. O da ne! Ayağım ince sesli bir metale çarptı,çarptığım şey bir gazoz kapağıydı. Hem de deniz suyundanpaslanmış, üzerindeki yazı silinmiş bir kapaktı. Eğilip aldımavucuma, uzun uzun baktım ona. Eski bir dostla karşılaşmış gibiiçimi ısıttı gazoz kapağı; aldı beni götürdü taa çocukluğuma.Bilmem size de olur mu? Bana çok olur. Bazen bir oyuncak, bazenbir ses, bazen de bir koku, buluşturur sizi eski bir anınızla.Belleğimde canlanıveren anı beni çocukluğumun geçtiği topraklara,yani bereketli Çukurova’ya götürdü.Tam beş yaşındayım, TRT 2 Kanalı’nın TRT GAP Kanalı’nadöndüğü o yıllardı. İlk kez o kanalda görmüştüm Hacivat veKaragöz’ü. Büyülenmiştim adeta. Az sonra kamera kuklasahnesinin arkasına geçtiğinde her şey farklı olacaktı benim için.Karagöz ustası, elinde çubuklar, kuklaları oynatırken, sesi ile hayatveriyordu onlara. Çok tuhaftı ama gördüğüm o gösterinin etkisindekaldım, günlerce aklımdan çıkaramadım.Kararlıydım, o kukla ustası gibi ben de Karagöz Hacivatoynatmalıydım. İyi de Hacivat ile Karagöz’ü nereden bulacaktım?Dedem Büyük Memo, çekirdek satarken çekirdekleri koyacağıkülahlar yapardı eski kitap sayfalarından. O gün onlarca kitap getirdikucağında, arasından bir tane seçip uzattı bana. Baka kalmıştımkitabın kapağına, bir kaç gün önce ekranda gördüğüm Hacivat veKaragöz’ün ta kendisi duruyordu kitabın kapağında. Yüzümdekimutluluğu, yüreğimdeki heyecanı anlatamam sizlere. Hemen soluğubakkal Ali Amca’da aldım. Eski bir koli isteyip, sahne şeklindekestim dikkatlice. Artık bir sahnem vardı, peki kuklalar? Elbettededem Büyük Memo’ nun bana verdiği kitabın kapağındalar. Her ikikarakteri özenle kesip arkalarına sopa niyetine iki uzun pipetyapıştırdım. Sahneye çıkmam için her şey hazırdı sonunda. İlkgösterimi yaptım, bedavaya… Ertesi gün farklı bir fikir geldi aklıma:“Haydi buyurun tiyatro, hem de beş gazoz kapağına!” Kapakkarşılığında tiyatro yapmamın elbette bir sebebi vardı. Tiyatrokarşılığında topladığım tüm kapakları, doldurdum okul çantama.Gösterinin sonunda oyunu izleyen, izlemeyen tüm çocuklarıtopladım etrafıma, Önce çocukları saydım birer birer, sonra dakapakları. Ardında her çocuğa eşit sayıda olacak şekildepaylaştırdım bütün gazoz kapaklarını. Çünkü hiç gazoz kapağıolmayan bir sürü çocuk vardı. Bazı çocukların da o kadar az gazozkapağı vardı ki, bir oyun oynayamıyorlardı. O zamanlar gazozkapakları, oyuncaksız çocukların en değerli oyuncağıydı.Neredeyse her gün sokakta Karagöz oyunu oynattım tatil bitiphavalar soğuyana dek. Soğuk deyince galiba biraz üşümeyebaşladım sahilde Haydi Memo üstün ince, üşütmeden atlabisikletine.
Comentarios